İSTANBUL-NURULLAH SARI(YSM) - İklim değişikliği, küresel ısınma, aşırı hava olayları, kuraklık, su kaynaklarının azalması ve doğal afetlerin artması gibi yollarla üretim süreçlerini doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Söz konusu etkiler hem tarımsal üretimde hem de sanayi ve hizmet sektörlerinde verimlilik kaybına neden olmaktadır.
Dünya Bankası’nın İklim Değişikliği ve Kalkınma Raporu’na göre, her 1°C’lik küresel sıcaklık artışı, gelişmekte olan ülkelerde toplam üretim verimliliğinde yaklaşık yüzde 2’ye kadar kayba neden olabilmektedir (WB, 2022).
Yüksek sıcaklık, üretim süreçlerinde makine ve teçhizatın performansında düşüşe ve olası sistem arızaları nedeniyle üretim aksaklıklarına neden olur, enerji tüketimini arttırır, enerji üretimi de (özellikle hidroelektrik) azalma riskiyle karşı karşıya kalabilir. İlaveten, iklim temelli doğal afetlerin de etkisiyle tedarik zincirinde aksaklıklar sanayi üretimde artan maliyetlerle birlikte, üretim verimliliğinde düşüş riskini beraberinde getirir.
Zirai hastalık, zararlı böcek ve sulama maliyetleri artıyor
Ekolojik faktörler dolayısıyla negatif etkenlerin daha zor azaltılabiliyor oluşu nedeniyle tarım sektörü küresel ısınmadan belki de en fazla etkilenen sektördür. Küresel ısınmayla birlikte, tarımsal ürün gelişimi özellikle görece suya daha bağımlı pirinç, buğday ve mısır gibi ürünlerde olumsuz etkilenerek, ürün kalitesini düşürür.
Ayrıca artan zirai hastalıklar, zararlı böcekler ve sulama gibi maliyetlerde artışa neden olur. 1961'den bu yana, insan kaynaklı iklim değişikliğinin, küresel tarımsal toplam faktör verimliliğini yaklaşık yüzde 21 oranında azalttığını ortaya koymaktadır (Ortiz-Bobea, 2021). Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), raporlarında iklim değişikliği kaynaklı tarımda verim kayıplarının yüzde 10 ile yüzde 30’a varan oranlara ulaşabileceğine vurgu yapmakta.
Sanayi ve tarım sektöründe olası verim kayıpları yanında iş gücü verimliliğinde düşüş de bir diğer etkendir. Zira, sanayi dışında tarım, madencilik, turizm, inşaat gibi dış ortamda çalışan işçiler sıcak stresine maruz kalarak, emek verimliliği yanında olası sağlık sorunlarını da beraberinde getirebilir.
Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO), 2019 yılında yayınladığı ‘Working on a Warmer Planet’ raporunda 2030 yılına kadar, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın iş gücü verimliliğinde, başta tarım ve inşaat sektörlerinde olmak üzere yaklaşık yüzde 2,2’ye kadar düşüşe neden olabileceğini ortaya koymaktadır. Örneğin Hindistan üzerine yapılan bir çalışma, üretim tesislerinde sıcaklık 25°C’yi aştığında işçi verimliliğinde yüzde 2–4 oranında düşüşe neden olduğunu ortaya koymaktadır (Somanathan vd, 2021).
En fazla yeşil enerji tüketen üç ülke
Bu süreçte çevresel sürdürülebilirlik sorunu ve iklim değişikliği gibi hususlarda artan farkındalık dolayısıyla artık hatırı sayılır sayıda tüketicinin de çevre dostu ‘yeşil’ ürün ve hizmetlere yönelik taleplerini ortaya koymaya başladıkları görülmektedir.
Özellikle çevresel sürdürülebilirlik odağında faaliyet gösteren şirketlerin çoğu Çin, Hong Kong ve Tayvan merkezli olurken en fazla yeşil enerji tüketen ilk üç ülke İzlanda, Norveç ve İsveç. Ekolojk çözümler kuşkusuz enerjiden ibaret değil, son zamanlarda dikey tarım, kent bahçeciliği, yeşil tedarik zinciri, yeni nesil akıllı gıdalar, biyoplastik ham maddeler gibi yeni nesil akıllı malzeme ve materyal üretimi de görece henüz gelişen iş modelleri olarak sırlanabilir.
Dünya genelinde ekolojik girişimcilik ve yeşil yatırımlar, son yıllarda önemli bir büyüme göstermektedir. 2024 yılı itibarıyla küresel yeşil ekonominin piyasa değeri 7,2 trilyon dolar olarak gerçekleşirken (Green Intellgence), yeşil teknoloji ve sürdürülebilirlik pazarının büyüklüğü ise 20,9 milyar dolar olarak tahmin edilmiştir.
Bu pazarın 2032 yılına kadar 105,26 milyar dolara ulaşması beklenmektedir (The Business Research Company, Fortune Business Insights). Türkiye'de çevreci şirket sayısı ve yeşil yatırımların büyüklüğüyle ilgili mevcut veriler sınırlı olmakla birlikte, Fortune 500 Türkiye listesinde yer alan şirketlerin yaklaşık üçte birinin sürdürülebilirlik konusuna öncelik vermekte olduğu görülmektedir.
Türkiye 53’üncü sırada
Ülke bazında ise 2005 yılından bu yana her yıl ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele performansını değerlendirmek üzere, Germanwatch, NewClimate Institute ve Climate Action Network (CAN) Internationaltarafından iklim değişikliği performans indeksi (CCPI) yayınlanmaktadır. CCPI, 63 ülke ve Avrupa Birliği'nin iklim değişikliğiyle mücadele performansını Sera Gazı Emisyonları, Yenilenebilir Enerji, Enerji Kullanımı ve İklim Politikası olmak üzere dört ana kategoride ve 14 göstergeyle değerlendiren bir ölçüttür.
CCPI 2025 raporuna göre Türkiye, genel sıralamada 53’üncü sırada yer alarak ‘düşük’ performans kategorisinde yer almakta olup, özellikle Sera Gazı Emisyonları ve Enerji Kullanımı kategorilerinde düşük puana sahip olduğu görülmektedir. Danimarka, Hollanda ve Birleşik Krallık ise ilk sıralarda yer almaktadır.
İklim değişikliğinin üretimde ve iş gücünde neden olabileceği verim kaybına etkisini azaltmak üzere, yenilenebilir enerji kullanımını artırmak, emek piyasasında yeni düzenlemeler, erken uyarı sistemleri, iklim dostu ve yeşil teknolojilere geçiş gibi innovatif çözümler ve bu kapsamda fon desteklerini artırmak gibi adaptasyon politikaları geliştirmek yerinde olacaktır.
YSM HABER MERKEZİ